İran için tehlike çanları

İran; Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkeler başta olmak üzere bölgesel çapta askeri, siyasi ve diplomatik bir hamle başlattı. İran’ın amacı bölge düzeyinde nüfuzunu arttırarak bölgesel savaşta Şia merkezli etkin rol sahibi olmak!

İran; Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkeler başta olmak üzere bölgesel çapta askeri, siyasi ve diplomatik bir hamle başlattı. İran’ın amacı bölge düzeyinde nüfuzunu arttırarak bölgesel savaşta Şia merkezli etkin rol sahibi olmak!

İran, DAİŞ’in dönüp dolaşıp kendisini hedefleyecek bir güç olduğunun farkında. Onun için İran, günümüzde de tarih boyunca yaptığı gibi savaşı dışarıda karşılama stratejisi izliyor. Ancak İran, bölgesel savaşta böylesi bir hamle yaparken, Koalisyon güçleri de bölgesel çapta karşı hamleyle İran’a yanıt veriyor. Suriye, Irak ve Yemen’de yaşanan gelişmeleri İran’a dönük operasyonun startının verildiğini gösteriyor.

Askeri alanda İran’ı kıskaca almayı hedefleyen gelişmelerin yanı sıra, Koalisyon güçleri siyasi, diplomatik ve ekonomik bağlamda da İran’ı sıkıştırıyor. İran’la Nükleer müzakere yürüten BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (P5+1 ülkeleri) ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya, Lozan kentinde görüşmelere devam ediyor. Uluslararası güçlerin uranyum zenginleştiren İran’dan santrifüj sayısını nükleer silah üretme kapasitesinin altına indirmesini istiyor. Bunun karşılığındaysa İran, ekonomisini derinden sarsan uluslararası ekonomik yaptırımların hafifletilmesi öngörülüyor.

HAMLELER VE KARŞI HAMLELER

Görüşmelerde sona yaklaşılmış durumda. Sahada ise İran’a yönelik bölgesel çapta güçten düşürme, zayıflatma operasyonu devam ediyor. Operasyonun startı Irak’ta verildi. Irak ordusu, Koalisyon Güçlerinin istemiyle Tikrit operasyonunu durdurdu. Çünkü İran’ın Tikrit veya Musul’u DAİŞ’in elinden alması, hegemonya savaşında çok önemli bir etkinlik kurması anlamına gelecekti ki, bu durum uluslararası güçlerin bölgesel planlarını altüst edecek bir yeni durum olurdu. Öte yandan İran’ın Irak’ta başarı elde etmesi Irak hükümeti üzerindeki nüfuzunun artması anlamına geliyordu ki Koalisyon güçleri İran’ın daha fazla prestij kazanmasını istemedi.

İran’ın etkinliğini zayıflatmaya yönelik ikinci önemli operasyon ise Yemen’de başlatıldı. Arap birliği için söylenen en yaygın söz: ‘Hiçbir konuda anlaşmamak üzere anlaştıkları’ şeklindedir. Ancak Arap Birliği, Mısır zirvesinde İran’a yakınlığıyla bilinen Şii milislere yönelik operasyon yapma konusunda anlaştı. Bütün Arap ülkeleri ilk defa bir konuda hem fikir oldular ve Husiler’e yönelik hava saldırıları devam ediyor.

SÜNNİ ARAP ÜLKELERİ MEZHEPSEL TEMELDE UZLAŞTI

Operasyona Suudi Arabistan’ın öncülük, Arap Zirvesine ise Mısır’ın ev sahipliği yapması, her iki ülkeye yeni süreçte önemli roller atfedildiğini gösteriyor. Suudi Arabistan, Müslümanların kutsal mekanı Kabe’ye ev sahipliği yapan ülke. Sünni İslam’ın en önemli merkezi. DAİŞ’in yanı sıra radikal Sünni-İslami örgütlerin birçoğu bu ülkeden destek alıyor. Dolayısıyla Türkiye ile birlikte, Şii etkinliğinden en fazla hoşnut olmayan bölgesel güçlerin başında geliyor.

Suudi öncülüğünde gelişen operasyona Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşan Körfez ülkelerinin yanı sıra Fas, Sudan, Ürdün ve Mısır katılıyor. Türkiye ise operasyonu destekliyor. Sünni cephe ilk defa bu kadar geniş bir uzlaşma sağlamış durumda.

CİHADİST SÜNNİ GRUPLAR ORTAK HAREKET EDİYOR

İran’a yönelik bölgesel çaplı hamlenin üçüncü adımı İdlib operasyonu oldu. Aynı günlerde İran için bir kötü haber ise ayakta tutmaya çalıştığı Suriye rejiminin elinde bulunan İdlib eyaletinden geldi. ‘Türkiye El Kaidesi’ olarak bilinen El Nusra’nın da aralarında bulunduğu Nusra Cephesi, Ahraru’ş Şam, Aksa Askerleri (Cundu’l-Aksa), Sunne Ordusu (Ceyşu’s-Sunne), Feyleku’ş-Şam ve Hak Tugayı (Livau’l- Hak) gibi Sünni gruplar, “Fetih Ordusu” (Ceyş’ul-Fetih) adı altında “İdlib’e ortak saldırı” düzenlemek amacıyla birleştiklerini açıklamıştı. Daha önce iktidar mücadelesi veren bu gruplar, rejime karşı ortak hareket etmeye başladı. Türkiye sınırına yakın olan ve Hatay’ın karşısına düşen İdlib kentinin rejimden alınmasında Türk devletinin desteğinin belirleyici olduğu söyleniyor.

Irak’ta, Yemen’de ve Suriye’de eş zamanlı yaşananlar birbirinden bağımsız gelişmeler değil. Aksine İran’ın bölgedeki etkinliğini zayıflatmaya ve İran’ı kuşatmaya yönelik ortak harekatın birer parçaları.

TÜRKİYE- İRAN GERGİNLİĞİ

Yaşanan gelişmelere hem İran hem de Suriye tepkili. Arap ülkeleri kadar Türk devleti de İran ve Suriye devlet yetkililerinin hedefinde. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İran bölgeyi domine etmeye çalışıyor” açıklamasına hem Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’tan hem de İranlı yetkililerden tepkiler yükseliyor. Esad, Erdoğan için, “Müslüman kardeşlerin fanatiği” derken, İranlı Ayetullah Ameli, ‘İran Dışişleri Bakanlığı’ndan Erdoğan’ın İran ziyaretini gözden geçirmesini’ istedi. Bir başka Ayetullah ve eski Cumhurbaşkanlarından Rafsancani, Yemen'e yönelik hava harekâtını "hatalı ve tehlikeli" diye nitelendirerek "Ateşle oynamaya başladılar" dedi.

Ayetullah’ın bahsettiği ‘ateş’, elbette ki bölgesel savaşa çok daha tehlikeli bir boyut katma potansiyeli taşıyan mezhepsel savaş. Hem DAİŞ hem de İran, böylesi bir savaşı göze alabilecek bir siyaset yürütüyor.

MEZHEP SAVAŞINA DOĞRU

Öyle anlaşılıyor ki yakın gelecekte belki de DAİŞ’ten çok İran’ı konuşacağız. Çünkü Yemen’de yaşanan gelişmeler Şii Sünni bloklaşmasının daha çatışmalı bir sürece evrileceğine işaret ediyor. Arap Birliği Zirvesi’nde Suudi Arabistan Kralı Selman, İran’a, Arap ülkeleriyle ‘bölgedeki krizleri çözmek için olumlu işbirliği’ kurması çağrısında bulundu. Dikkat çeken bir açıklama da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’den geldi. Sisi, Yemen, Libya ve diğer birçok bölge ülkesinde yaşanan krizlerden yola çıkarak Arap ülkelerinde krizlere acil müdahalede bulunacak ‘Ortak Arap Gücü’nün kurulması gerektiğini söyledi.

Yaşanan gelişmeler bölgenin iki hegemon gücü olan Türkiye ile İran’ın da karşı karşıya gelebileceğini gösteriyor. İran’a karşı Arap ittifakı dahası Arap-Türk ittifakı sağlanabilir mi? bunu bekleyip göreceğiz ancak buna karşın İran’ın bölgedeki Şii nüfusu harekete geçirme ve mezhepsel farklılığı çatışma zemini yapma gücü ve emelleri var.

KÜRTLERİN TUTUMU BELİRLEYİCİ

Öte yandan her iki ülke açısından kritik bir güç olan ve dengeleri değiştirebilme gücüne sahip olan Kürtlerin böylesi bir çatışmada nasıl bir pozisyon alacağı çok önemli. İran, bu durumda Kürtleri yanında görmek isteyecektir. Türkiye’de devam eden çözüm sürecinin akibeti ve AKP’nin Kürt siyaseti, bu açıdan belirleyici olacak.

Kürtlerin Sünni blokta mı Şii blokta mı yer alacağı? Konusu, bölgesel savaşın kaderini belirlemesi bakımından önemli bir husus. Dolayısıyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’da yürüttüğü diyalog, bölgesel dengeleri ve çatışmaları belirleyebilecek denli önemli sonuçlara yol açabilir. Bundan dolayı süreç konusunda hem Kürt tarafı hem de Türk devleti, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri gözeterek hareket ediyor. İran’ın da Türkiye ile Kürtler arasında devam eden çözüm tartışmalarını yakından takip ettiği ve Kürt siyasetini buna göre şekillendireceğini söylemek mümkün.  

SAVAŞ DERİNLEŞİYOR

Bölgesel savaşta gidişatın barışa dönük olmadı açık. Bölgesel savaşın daha da yayılma olasılığı çok yüksek. Bu savaşın devam ettiği Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelere Bahreyn, Lübnan ve Suudi Arabistan’ın hatta Türkiye’nin dahil olma olasılığı var. Böylesi bir savaş ise on yıllarca sürebilir. Dolayısıyla yakın gelecekte bölgemizin barışa kavuşması zor görünüyor.